Persembeliyim-Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Persembe Tarihi hakkinda anilar

Aşağa gitmek

Persembe  Tarihi  hakkinda  anilar Empty Persembe Tarihi hakkinda anilar

Mesaj  Admin C.tesi Mayıs 01, 2010 1:03 pm

Çaycuma-Kozcağız Karayolu üstünde 9.kilometrede kurulmuş eski bir bucak merkezidir.Merkezi Hacıkadı Köyü,Velibaba sırtlarının gerisindeki düzlemede bulunur. Adını Perşembe günleri kurulan pazardan alan beldede,kuruluşundan beri Pazar kurulduğu tahmin edilmektedir.

Perşembe’nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte,400 yıldan fazla bir geçmişinin olduğu tahmin edilmektedir.

Osmanlı Padişahlarından olan II.Mahmut (1808-1839)dönemindeki belgelerden öğrendiğimize göre Zonguldak yöresi Bolu Sancağına bağlıydı. Ancak 16.yüzyıldan beri sancakları,sancak beyleri yerine voyvodalar(yerli derebeyleri) yönetiyordu. Zonguldak yöresinde de voyvodaların yoğun baskıları vardı.Özellikle Bartın,Devrek ve Perşembe yöresindeki voyvodalar halka zulüm etmekteydi.Bunun üzerine II.Mahmut,İbrahim Paşayı Bolu Mutasarrıflığına(sancak beyliğine)atadı. İbrahim Paşa aldığı önlemlerle yöredeki güvenliği sağladı. 1947 yılında dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı Emin Erişirgil, Çaycuma’ya uğrar. Çaycuma’da yurttaşların hayvan hırsızlığı,hayvan zehirleme,cinayet,kız kaçırma,soygun,samanlık ve otluk yakma gibi olaylardan şikayetçi olduklarına tanık olur ve Türkiye’nin hiçbir yöresinde benzeri olmayan bu olaylar ilgisini çeker. Bir yıl sonra ,1948’de kabine değişliğinde İçişleri Bakanı olan Erişirgil ,Çaycuma’nın özellikle Perşembe yöresinden gelen cinayet,yangın vs. gibi olayların önü alınamayınca olayların kökenini araştırmak ve köklü çözüm bulmak için ayrıntılı bilgi ister.Yapılan araştırmada Kafkasya bölgesinden göç edenlerin bir bölümünün ve ayrıca 400-450 yıl kadar önce Urfa,Mardin,Yozgat dolaylarından bir kısım göçebe yörüğün bu bölgeye gelerek özellikle Perşembe yöresine yerleştikleri anlaşılır.

Bu insanların bölgeye geliş nedeni bilinmemekle birlikte,bu kadar olayın ve geçimsizliğin yaşanmasının bu homojen yapıdan kaynaklandığı tahmin edilmektedir.

Hatta bu olaylar o kadar artmıştır ki yalnızca Perşembe yöresiyle sınırlı olmak üzere sıkıyönetim ilân edilmesi Bakanlar Kurulunda gündeme gelmiştir.

Perşembe Hacıkadı köyünün adının nereden geldiğinin burada yaşayan insanlardan net olarak öğrenemedik ama buranın geçmişinin oldukça eskiye dayandığı söylenebilir.

Çaycuma beldeleri arasında nüfus yoğunluğu bakımdan en kalabalık yerleşim yeri Perşembe'dir. Perşembe günleri çevre köylerden insanlar (Velioğlu, Basat,Dayva, Gökçe Torlaklar, Gökcebey ilçesi Dağdemirciler köyü, Kozcağız Beldesi, Ellibaş vb.) akın akın beldeye gelmektedir. Göç başlamadan önce işsizliğin sorun olmadığı 1970-1980 yıllarında nüfusun perşembe günleri 20,000' e kadar çıktığı söylenir.

2000 yılı nüfus sayımına göre Perşembe’nin 23 köyü ile birlikte toplam nüfusu 26000 civarındadır.Yalnızca Perşembe’nin merkez nüfusu 2650’dir.Çaycuma’nın beldeleri arasında nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık bölge Perşembe bölgesidir.

Hacıkadı isminin de nereden geldiği açık ve net değildir.Hacıkadı Köyü,Perşembe’nin merkezine verilen bir isimdir. Hacıkadı Köyü’nde şimdiki okulun(alt bina) bulunduğu yerde büyük bir medrese vardı. Bu medrese bu bölgeye,bu çevreye imam,hafız,müftü gibi din alimi yetiştirirdi. Burayı Osmanlı zamanında kadılar yönetirdi ve her şey onlardan sorulurdu.

-O zaman ki kadılar dan bir tanesi hacca gittiğinden dolayı bu isim verilmiş olabilir ya da medrese değerli olduğundan burada topluma yol gösteren insanlar yetiştirildiğinden kutsal kabul edilen ‘hacı’ ismi ile ‘kadı’ ismi birleştirilerek "HACIKADI" olmuş olabilir. Her neyse Perşembe bizim için çok değerli ve kutsaldır. Çünkü bizim yaşadığımız yerdir. Atalarımızın bize bıraktığı mirastır.

KADI: O zamanlar yaşadığı görev yaptığı bölgenin en yüksek mertebedeki ismi.

" Kadı"nın ne kadar önemli olduğunu sayın Hasan ATAMAN'ın Çaycuma adlı kitabında, merhum Mustafa ZEREN ile yaptığı söyleşiden anlıyoruz.

"Mustafa ZEREN'in dedesi geçimini sağlamak için pazar pazar dolaşan, bir şeyler satarak geçinen bir kişidir.O tarihlerde Koramanlar sınırı içinde Eski Pazar mevkiinde kurulan pazara üç tane kuşak götürür ve öğle vaktine kadar bir tanesini satar.Sonra ezan okunur.Malını tezgahta bırakıp(O zamanlar herkes öyle yaparmış.)camiye gider. Namazını kılar, tezgahına döndüğünde iki kuşaktan biri yoktur.Hemen o zamanki “kadı”ya ulaşır.O tarihin kadısı Topal Osman'dır.(Benim tespitlerime göre yine 1917 doğumlu Tahsildar Hakkı Özyurt'la 14.04.2004'te yaptığım söyleşide "kadı"nın annesinin dayısı Topal Hasan olduğunu söyler.(1880-1900 yılları arası)

Topal Osman,hemen pazarın çıkış yollarını tutturur.Pazardaki bütün kuşaklı insanlar toplanır Topal Osman'ın huzuruna getirilir. Mustafa Zeren'in dedesi ile birlikte kayıp kuşağı bulur.Kişinin komisyonca çaldığı tespit olunur.Sonra komisyonca verilen karar çığırtkan tarafından sokaklarda halka duyurulur.Örnek,yüz değnek vurulacak,iki saat meydanda asılı kalacak diye.

Bu kararın uygunlandığına Mustafa Zeren'e,dedesi şahit olduğunu söylemiş. Ayrıca Hakkı Özyurt kadı olayının Osmanlı döneminde sona erdiğini (takriben 1915 yıllarında ) belirtir.

PAZAR YERİ : O zamanlar Koramanlar Köyü sınırları içinde Eski Pazar mevkiinde kurulurdu. Hacıkadıoğlu'nun ileri geleni Hacıkadıoğluları'ndan Kırkır Mehmet lakaplı Mehmet Özyurt ve diğer ileri gelenler devlet protokolünde ağır bastığından pazar yeri Hacıkadı'ya yani Perşembe'ye getirilmiştir(O tarihte Hacıkadı Köyü Devrek ilçesine bağlı idi ve hatta bazı insanlarımızın,Satılmış Danışman gibi,nüfus cüzdanlarında doğum yerinin Çaycuma değil,Devrek yazılı olduğu görülmektedir.)1880-1900 yıllarında Devrek İlçesi,Bolu'ya bağlıydı.

Hayvan pazarının gelmesinin pazar yerinin gelmesi ile aynı olduğunu büyüklerimiz(Tahsildar Hakkı Özyurt ile Derebeyi Osman Katırcı) teyit ediyorlar.O tarihlerde hayvan pazarı şimdiki ****** büstünün olduğu yerde,Belediye Parkı'nda idi.

Pazar geldikten sonra Sazak denilen alan(futbol sahasının,küçük sanayi sitesinin olduğu yer)Hacıkadılılar tarafından sürülüyor.Buna o zamanlar muhtar olan Mustafa Özyurt(Kavas)kızıyor.Ertesi gün Çaycuma'ya Mal Müdürünün yanına gidiyor,orayı sürenleri şikayet ediyor.Daha sonra o yerin satışını istiyor.Yer satılığa çıkıyor.Burayı Bartınlı Menteşler alıyor.Menteşler bir gün Boyacıoğlu Köyü'nden ve Helvacılar Köyü'nden işçiler bulup oraya fabrika gibi bir şeyler inşa etmeye çalışıyorlar.Bu durumu haber alan Hacıkadılılar bir araya gelerek (toplu halde)Sazak'a geliyorlar.Onların bu yeri terketmelerini istiyorlar.İleri-geri münakaşalar yapılıyor.Sonunda iş kavgaya dönüşüyor ve sonuçta hacıkadı oğulları Bartın'lı Menteşleri oradan bir daha gelmemek üzere gönderiyorlar.(Kaynak: Tahsildar Hakkı Özyurt)

Bu çevrede, yörede, bölgede (40 yaşından büyük olanların bildiği)Perşembe'ye ticaret amaçla gelen esnafların “içti mi tadına doyamayacağı” karşılığında her daim hatırlanan Pirice suyu Perşembe'nin âdeta simgesidir.

Derebeyi Osman KATIRCI “pirice” sözünün “pirimce” sözünden geldiğini söyler.Pirimce, "Benim istediğim gibi su" anlamındadır.O zamanlar bir boy olmasına rağmen bütün Hacıkadı ve çevre köylerine yeten suydu. Perşembe günleri pazar kurulduğunda içmeye doyamadığı bu pirice suyu artık eski özelliğini korumasa da Perşembe denildiğinde en çok konuşulan konuların başında gelir.

Bir diğer söylenti;500-600 yıl önce burada Rumlar yaşarmış.Olduğumuz yerlere pirinç ekerlermiş. “Pirice”nin olduğu yerde bir boyluk kuyu varmış. Pirinç tarlalarının orta yerinde olduğu için zamanla bu su(pirinçten dolayı)”pirice suyu” adını almıştır.

Hacıkadı Köyü’nde 1930-1940 yıllar da yalnızca kahveci Kemal ÖZYURT'un, Topal Beşir'in,Dodor Osman'ın,Satıbeyin[Hayri Özyurt(Arap Hayri’nin) babası)] ve Remzi Akça’nın(Kara Remzi) evleri vardı.Evler,zamanla yukarı mahalle dediğimiz Hacıkadı mahallesinden merkeze doğru indiler.O zamanlar yalnızca Cemil ÖZYURT’un dükkanının önüne ağaçlardan oturma yerleri yapılmış.İnsanlarımız burada oturur,eğlenir ve sohbet ederlermiş.Bu sohbetler bayağı da neşeli geçermiş.

1940’larda şimdiki Aslan ÖZYURT’un evi ile Kasap Bayram’ın (Kaymakyemez) olduğu bina arasında “Halkevi” yapılmıştı.

Halkevleri:19 şubat 1932’de halkın eğitimine ve kültürel gelişimine yardımcı olmak amacıyla(Büyük Önder ATATÜRK’ün düşüncesi olarak)kuruldu.****** bu teşkilatın faaliyete geçişi nedeniyle amacını şöyle açıkladı:”Gençlik,gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içerisinde yaşatılmalıdır.Millet; şuurlu,birbirini anlayan,birbirini seven,ideale bağlı bir halk kitlesi halinde teşkilatlandırılmalıdır.En kuvvetli ders vasıtalarına ve yetişkin muallim ordularına malik olmak kâfi değildir.Halkı yetiştirmek, halkı bir kitle haline getirmek için ayrıca milli halk mesaisinin tanzimini ihmal etmemeliyiz.”

Bizim halkevimiz de böyle faaliyetler yapılamadı.Keşke ******’ümüzün düşüncesi gerçekleşseydi.Belki bu gün dünya milletlerinin gıpta ile baktıkları bir ülke konumunda olurduk.O halkevi önce “nahiye” binası olarak kullanıldı, sonrasında iki bölüm halinde bir tarafı hoca evi olarak kullanıldı.(Hafız Kemal Kavak burada kaldı.)Diğer tarafı Postahane olarak 1960 başlarına kadar kullanılmıştır.(Postahane daha sonra sırasıyla şu anki kasap Emrullah ÇELEBİ’nin olduğu yerde ve daha sonra belediye binasının altında eski “Dispanser”in olduğu yerde halkımıza hizmet vermişti.)

Yine 1940’larda Yukarı Mahalle Camisi’nin olduğu yerde “Köy Konağı” vardı.Köy odası olarak da kullanılırdı.Burası ÖZYURT’lara aitti.Her sülalenin kendine ait bir köy odası bulunurdu.Bu köy odaların da köye gelen misafirler ağırlanır.Sırasıyla yemek getirirlerdi.

Şimdiki bankanın olduğu yerde cami ve caminin önünde çeşmesi bulunurdu. Perşembe’de su oldukça boldu.Perşembe minibüs duraklarının olduğu yerde camiye doğru büyük bir çeşme vardı.Belediye araçlarının olduğu yere de kuyu (Karaboğar denirdi) ve çeşme vardı.Bu çeşmeler de halkın, hayvanların su ihtiyacını ve ekin yıkama gibi ihtiyaçlarını görürdü.

1940’larda “Karakol” merhum Nuri ÖZYURT’un evinin hemen önündeydi.İki katlı idi.(Bu karakol daha önce Lütfiye ALBAY’ın binasının olduğu yerdeydi.) Cumhuriyet kurulduktan sonra iki katlı bu bina devlet tarafından yapılmıştı.Bu bina da Hacıkadı İlkokulu’na okumak için çevre köylerden gelen öğrenciler kalırdı.Devlet bu öğrencilerin her türlü barınma ihtiyaçlarını karşılardı.Bu durumun tahminen 1924’lerden 1935’lere kadar sürdüğü söylenir.



1940-1950 arası Hacıkadı Köyü’nde bir araba vardı.O araba Çaycumalı, Köylü Mustafa’nındı.(Mustafa CENGİZ)Köylü Mustafa Beycuma kökenlidir.O arabayı oğlu Aytekin CENGİZ kullanırdı.Araba Chevrole marka kamyon idi.Kamyon kasasına oturaklar koyarak yolcu taşınırdı.Kamyon üzeri brandayla örtülerek insanlarımız yağmur ve soğuklardan korunurdu.

Aytekin CENGİZ,fen bilgisi öğretmenimiz Elif CENGİZ’in babası ve aynı zamanda merhum Muharrem BOSTANCI’nın damadıdır.

Hacıkadı Köyü’nün yaylasını öğrendiğim de kendi kendime “Bizim yaylamızda mı varmış?” dedim,hayretle!Hacıkadı Köyü’nün yaylası,Hacıosmanlar Köyü’nün tepesindedir.1950’lerde orman kanunu çıkıncaya kadar insanlarımız devamlı bu yaylaya gidip gelmişlerdir.Bu yaylaya gitmek için saatlerce yürürlermiş veya at sırtında giderlermiş.Buraya gitmek için Muslubaşoğlu,Kızılbel,Kütükçüoğlu,Demircioğlu ve Pazarlıoğlu Köylerini takip ederek yaylaya ulaşırlarmış.

Hacıkadı(Perşembe)1959 yılında “nahiye”olmuştur.İlk nahiye müdürü Amasralı Mustafa CENGİZ’dir.Sonrasında 1961-1962 yılında Kürt Müdür lakaplı Erzincan-Kemah’lı Hulisi IŞILDAK tır.Hulisi Beyin çok çalışkan olduğu ve hatta o zamanda köyün foseptik çukurları ile çok uğraştığı,kanallar açarak pisliklerin büzler içerisinde gitmesini sağladığı yaşayanlar tarafından söyleniyor.Son olarak beldemizde Nazım AKMAN “nahiye”müdürü(1962-1963)olarak görev yapmıştır.

Bu yıllarda yaşayan insanlarımız geçim kaynağı olarak madene giderlerdi.Çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşırlardı.

Hacıkadı Köyü’nün çamuru meşhurdur.O zamanlarda taşlı yollar olmadığından, yağmurlu havalarda toprak balçık gibi çamur olurdu.Toprağımız killi olduğundan ayakkabımıza yapışıp kalır,yıkamadıktan sonra çıkmazdı.İbrahim YILDIZ öğretmen yağmurlu havalarda yürürken seyrek olan taşlara basabilmek için cambazlık yaptığını söyler; hatta bir gün okuldan çarşıya giderken taşlara basabilmek için zıplarken yeni takım elbisesi ile çamura düştüğünü “ne günlerdi”diyerek anlatır.İbrahim öğretmen hava kararınca bir yere giderken,evlerin yanından geçerken,bazı öğrencilerin kandil veya mum ışığında derslerini yaptıklarını büyük bir gururla söylüyor.”Çok iyiydi öğrencilerim.” diyor.Ben de katılıyorum,öğretmenimize.1940’lardaki 101 sayfalık okul kütüğüne baktığımızda toplam 250 öğrencinin 35’ inin doktor,mühendis,öğretmen,ebe-hemşire olduğunu görüyoruz.Bu da bize öğretmenlerimizin ve insanlarımızın eğitimi ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyor.

Perşembe denilince akla ilk olarak Cevat ÖZYURT gelir.Memleketin kalkınması için bir şeyler yapmayı hep amaç edinmiş kişilerin başında gelir.Perşembe’de ne yana bakılsa hep Cevat ÖZYURT’un eserleri ile karşılaşılır.1963’de muhtar olunca ilk işi elektiriği Perşembe’ye getirmek oldu.Bununla ilgili olarak Sami ÖZYURT,Muharrem BOSTANCI ve Cevat ÖZYURT’un Ankara’da ve Ankara yollarında çekilmiş fotoğrafları vardır.

Perşembe’nin çamurdan kurtulup yollara taş döşenmesi1963 yıllarında başlar.

Belediye binasını,muhtarlık binası olarak yaptırılmıştır.1970’li yıllarda her köşe başında çeşme bulunurdu.Sular,Yazıbaşı Köyü Demirciler Mahallesi ile Kürekçiler Mahallesi’ndeki yerlerden borularla kaynaklardan akarak gelirdi.Perşembe Belediye parkı,hayvan pazarı(Ganara),Minibüs durağındaki camiye doğru sıralı dükkanlar,Ali SARIOĞLU,Şevket KEÇECİ ile Mustafa SARIOĞLU’nun dükkânları, Mezbahâne,su deposunun yapılması,muhtarlık zamanında alınan araçlar,Perşembenin bugünkü alt yapısı,bankanın Perşembe’ye gelmesi,okulların yapılmasında birinci derecede emek sahibidir.Ölümünün 15. yılında bile eserleri ile konuşulması gerçekten övünç vericidir.

1980 sonrası Perşembe çevre(arka) yolları Karakol Komutanı Osman Başçavuş’la, Cevat ÖZYURT tarafından açılmıştır.

1925 Çaycuma doğumludur.Kendisi marangoz ustasıdır.Çok yönlü,ileriyi görebilen,hoşgörülü,düşündüğünü uygulayabilen,yeniliğe açık,her şeyden önemlisi dürüst ve toplum insanıydı.Muhtarlığın kıt imkanlarıyla birçok eser meydana getirmesi bunların kanıtıdır.10 Aralık 1989 ‘da vefat etmiştir.

İnsanlar dünyaya yalnızca yemeye-içmeye gelmezler.Bu güzel dünya egemen olarak insanlara bırakılmıştır.Onu korumak,güzelleştirmek insana kalmıştır.Bütün insanlar bir şeyler yapabilmenin,üretebilmenin mutluluğunu alsalardı dünya eminim ki bu günlerden daha yaşanılır olacaktı. Her yeni nesil daha güzel yarınlara ulaşacağı için ilimde ve fende çok daha ileride olmuş olacaktık.Hiç olmazsa her insan kendi evinin önünü temizlese,köyde-mahallede yapılacak işler beraberce yapılsa,işin ucundan tutulsa,haksızlığa boyun eğilmese,”bana dokunmayan yılan bin yaşasın ”zihniyeti güdülmese;”birimiz hepimiz-hepimiz birimiz için diyebilsek” her konuda duyarlı olabilsek...Yarınlarımıza, çocuklarımıza sahip çıkabileceğimizi bir kavrayabilsek;her şeyin para olmadığını bir anlayabilsek,o zaman her şey daha farklı olacaktır,diye düşünüyorum.

Perşembe tarihiyle,taşıyla,toprağıyla,insanıyla her şeyi ile bizim.Bizim olan her şeye sahip çıkmak,insanlık görevidir.Ben bu anlayıştayım...
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 147
Kayıt tarihi : 02/04/10

http://persembeliyim.eniyiforum.org

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz